Sultan II. Abdülhamid Han: Osmanlı'nın Son Büyük Hükümdarı
II. Abdülhamid Han, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde tahta çıkan ve uzun süre hüküm süren bir padişah olarak tarihte derin izler bırakmıştır. Saltanatı boyunca imparatorluğun dağılma sürecini yavaşlatmak için çaba göstermiş, hem iç hem de dış siyasette denge unsuru olmaya çalışmıştır. Ancak, özellikle Batılı devletlerin Osmanlı üzerindeki baskıları ve içerideki reform talepleri karşısında zor bir yönetim dönemi geçirmiştir. Abdülhamid Han, İslamcılık politikaları, istibdat dönemi ve modernleşme hamleleriyle tanınan bir padişahtır.
Tahta Çıkışı ve Zor Zamanlar
II. Abdülhamid, 21 Eylül 1842’de doğmuş, 31 Ağustos 1876’da tahta çıkmıştır. Tahta geçtiği dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış sorunlarla boğuştuğu zor bir dönemdi. Amcası Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve şüpheli bir şekilde ölümü, ardından V. Murad’ın kısa süren ve sağlık sorunları nedeniyle sonlanan saltanatı, Abdülhamid’in tahta çıkışını daha da zor bir hale getirmiştir.
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, büyük devletler arasında parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Abdülhamid, bu zor dönemde devleti ayakta tutabilmek için önceki yönetimlerden farklı bir strateji izlemeye karar verdi. Osmanlı’nın bağımsızlığını koruyabilmek için denge politikası izledi ve İslam dünyasını bir araya getirecek bir lider olma vizyonuyla hareket etti.
İstibdat Dönemi ve Yönetim Tarzı
Abdülhamid’in saltanatı, tarihçiler tarafından "İstibdat Dönemi" (1878-1908) olarak adlandırılan bir süreçle özdeşleşmiştir. Bu dönemde Abdülhamid, merkeziyetçi bir yönetim tarzı benimseyerek meclisi feshetti ve tek başına devleti yönetmeye başladı. Bu yönetim tarzı, özellikle modernleşme ve reform taleplerine karşı sert bir tutum sergilediği için eleştirilmiştir. Ancak bu merkeziyetçi yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecini yavaşlatmak için gerekli gördüğü bir hamleydi.
Sultan Abdülhamid, istihbarat ağını genişleterek, ülke genelindeki muhalif faaliyetleri yakından izledi ve birçok isyan girişimini önledi. Bu dönemde özgürlük ve reform talepleriyle öne çıkan aydınlar ve gazeteciler, baskı altında tutuldu. Buna rağmen, Abdülhamid’in yaptığı birçok reform ve modernleşme çabası, Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet yapısının güçlenmesine katkı sağladı.
İslamcılık Politikası
Abdülhamid, "Halife" sıfatına büyük önem vererek İslam dünyasında güçlü bir liderlik pozisyonu üstlendi. Batılı emperyalist güçlerin İslam topraklarını işgal etmeye başlaması karşısında, İslamcılık (Panislamizm) politikası ile İslam dünyasını Osmanlı etrafında toplama amacını güttü. Bu politika çerçevesinde İslam coğrafyasındaki Müslüman topluluklarla daha yakın ilişkiler kurmaya çalıştı.
Abdülhamid, aynı zamanda İslam dünyasıyla olan bağları güçlendirmek adına eğitim alanında birçok reforma imza attı. İmam Hatip okulları, medreseler ve dini eğitim veren okullar bu dönemde genişletildi. Yurt dışındaki Müslüman toplumların Osmanlı’ya olan bağlılıklarını artırmak amacıyla birçok diplomatik girişimde bulundu.
Modernleşme ve Reformlar
Her ne kadar Abdülhamid yönetimi otoriter olarak tanımlansa da, onun döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli modernleşme adımları atılmıştır. Bu dönemde eğitimden sağlığa, ulaşımdan sanayiye birçok alanda reformlar gerçekleştirilmiştir. Özellikle demiryolu projeleri, Abdülhamid’in döneminde büyük bir ivme kazanmıştır. Hicaz Demiryolu, Osmanlı’nın İslam dünyasıyla olan bağlarını güçlendiren sembol projelerden biri olmuştur. Bu demiryolu projesi, Mekke’ye ve Medine’ye ulaşımı kolaylaştırarak hacı adayları için önemli bir hizmet sunmuştur.
Ayrıca, Abdülhamid döneminde şehremaneti (belediye) hizmetleri geliştirilmiş, posta ve telgraf teşkilatı yaygınlaştırılmış ve Batı tipi okullar açılmıştır. Abdülhamid, eğitim ve bilimsel gelişmeleri yakından takip eden bir padişahtı ve modern bilimsel gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu’na kazandırılması için gayret sarf etti.
Dış Politika ve Denge Stratejisi
Abdülhamid, dış politikada "denge politikası" adı verilen bir strateji izledi. Avrupa’da güç dengelerinin sürekli değişmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığını sürdürebilmesi için bu dengeyi korumasını zorunlu hale getirmişti. Abdülhamid, özellikle İngiltere, Almanya, Rusya ve Fransa gibi büyük devletler arasında denge sağlamaya çalıştı. Almanya ile yakın ilişkiler kurarak, bu ülkeyi Osmanlı’nın koruyucusu olarak konumlandırmaya çalıştı. Ancak, Osmanlı'nın zayıf durumu, sürekli dış borçlanmaya neden oldu ve bu da ekonomik sıkıntılara yol açtı.
31 Mart Vakası ve Tahttan İndirilişi
Abdülhamid Han’ın saltanatı, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve meclisin yeniden açılmasıyla sona erdi. Ancak, meşrutiyetin ilan edilmesiyle iç karışıklıklar artmış, ordu ve halk arasında huzursuzluk baş göstermiştir. 31 Mart 1909'da gerçekleşen 31 Mart Vakası, Abdülhamid’in tahttan indirilmesine neden olan son olaylardan biri oldu. Bu olay, meşrutiyet karşıtı bir ayaklanma olarak başlasa da, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kontrolü ele almasıyla Abdülhamid Han tahttan indirildi ve Selanik’e sürgüne gönderildi.
Mirası ve Abdülhamid'e Bakış
Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı İmparatorluğu'nun son büyük padişahı olarak tarihte yerini almıştır. Onun döneminde yapılan reformlar, Osmanlı’nın modernleşme sürecinde önemli bir yer tutmuştur. Ancak, yönetim tarzı ve uygulamaları nedeniyle tarihçiler arasında tartışmalı bir figür olarak kabul edilir. Kimilerine göre "Kızıl Sultan" olarak baskıcı ve otoriter bir hükümdar, kimilerine göre ise "Ulu Hakan" olarak Osmanlı'nın zor zamanlarında devleti ayakta tutan bir liderdir.
Sonuç olarak, II. Abdülhamid, İmparatorluğun parçalanmasını önlemeye çalışmış, denge politikalarıyla Osmanlı’yı dış tehditlerden korumak istemiştir. Hem içerideki modernleşme hamleleri hem de dış politikadaki stratejik adımları, onun saltanatını Osmanlı tarihinin önemli bir dönemi haline getirmiştir.
Kommentit